Ben Olsam...
4783 görüntülenme
Bir süredir izlemek istediğim bir filmi geçenlerde izleme fırsatı buldum. Belçika yapımı olan filmin ismi, "İki Gün ve Bir Gece" (Deux jours, une nuit). İzlemeyenler ve hatırlamak isteyenler için, film Sandra adlı bir kişinin iki gün ve bir gecelik kısa gibi görünen, hayatının önemli bir kesitini aktarıyor. Bir filmde beni en çok etkileyen şeylerden biri, kendimi karakterin yerine koyup "ben olsam ne yapardım, nasıl davranırdım" gibi beni düşünmeye yönlendiren bir akış ve kurgudur. Bu filmi izlerken bunu kendi adıma yaşadığım ve kendime pek çok soru sorduğum için paylaşmak istedim.
Sandra, işini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan genç bir kadın. Yakın dönemde depresyonda olduğu için işine ara veren bir işçi ve tam olarak duygusal gel gitlerini atlatabilmiş değil, ilaç desteğine hala ihtiyaç duyuyor. İşten ayrı kaldığı süreçte bir eksik kişiyle de işlerin devam ettiğini fark eden bir patronu var. İşine geri dönmek istediğinde, patronu, onunla aynı işi yapan çalışma arkadaşlarından bir seçim yapmalarını istiyor. "Ya Sandra geri dönecek, ya da ikramiye alacaksınız". Senaryo gerçek hayatta her an rastlayabileceğimiz sertlikte bir gerçek aslında. Film de, Sandra için mücadele de bu noktada başlıyor. Arkadaşlarına gidip durumu anlatması, onlardan ikramiye yerine kendisini tercih etmelerini istemesi ve onları ikna etmesi için sadece iki gün ve bir gecesi var. Buraya kadar aktarıyorum ve bundan sonrası tamamen size ait. Kendinizi ilk olarak Sandra yerine koyabilirsiniz. Böylesi bir mücadele için kendinizi çok da güçlü hissetmiyorsunuz diğer yandan aldığınız ev kredisinin ödemesi için bu işe ihtiyacınız var.
Başlamak için nasıl bir motivasyona ihtiyaç duyardınız?
Arkadaşlarınızla görüşmek için nasıl bir yöntem izlerdiniz?
Aldığınız yanıtlardan bağımsız her seferinde aynı şeyleri söylerken nasıl hissederdiniz?
İkramiyeden vazgeçmesini istediğiniz arkadaşlarınızın da o ek paraya ihtiyacı olduğuna şahit olsanız nasıl hisseder ve nasıl istekte bulunurdunuz?
Hangi noktada pes eder hangi noktada devam ederdiniz?
Aileniz ve sevdikleriniz size nasıl destek olsun isterdiniz?
Bir de olaya arkadaşlar tarafından bakarsak onların yerinde olsanız;
Arkadaşınızın işine devam etmesi ve ihtiyacınız olan para arasında seçim yapmaya zorlansanız nasıl hissederdiniz?
Arkadaşınız sizinle konuşmak istediğinde nasıl davranırdınız?
Onunla nasıl yüzleşir, nasıl "hayır" derdiniz?
Siz paradan vazgeçerek arkadaşınıza evet demek isterken aile üyeleri buna karşı çıksa tavrınız nasıl olurdu, ne yapardınız?
Patronun bilgisi dışında ustabaşınız sizi etkilemek ve kararınızı değiştirebilmek için bir yalan söylese ve bunu öğrenseniz yine de etki altında kalır mıydınız?
Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi der ki; insanlar için en temel, en öncelikli ihtiyaç; barınma, karnını doyurma gibi fiziksel ve hayatta kalmaya yönelik ihtiyaçlarıdır ve bir alt basamaktaki ihtiyacı karşılanmadan da insan bir üst basamaktaki ihtiyacının peşine düşmez. Filmi izlerken ya da bu yazıyı okurken karnımız toksa en azından bu tür ihtiyaçlarımız için bir endişemiz yoksa bu basamaktaki ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan insanlara karşı empati kurmamız zorlaşabiliyor. "bırak işi, tabi ki arkadaşını seç, daha iyisini bul" tarzından kolaycı yargılamalara kaçabiliyoruz. Oysa unuttuğumuz bir şey var; basamaklarda yükselsek de oyunun kuralları pek değişmiyor. Yani sırf ait olma, saygı, kabul görme gibi daha üst basamaktaki ihtiyaçlarımızı karşılamak için de benzer seçimler yapmaya zorlandığımızı unutuyor hatta fark edemeyebiliyoruz. Bu yüzden de, belki bir lokma ekmek için maden ocaklarında can vermiyoruz ama başka başka parçalarımızı rahatlıkla öldürebiliyoruz. Bu teori günümüzde pek çok açıdan tartışılmaya ve yeniden değerlendirmeye açıldı bile; çünkü, son dönemde asıl insanı doyuran şeyin ihtiyaçlarını karşılamaktan öte, değerleriyle uyumlu bir yaşam sürmesi olduğunun bilincine varıldı. Yukarıdaki sorulara da koşullardan, doğru yanlış diye bize öğretilenlerden bağımsız, değerlerimiz ölçüsünde yanıt verirsek yapılması gerekene değil kendi gerçekliğimize ulaşabiliriz.
Filmi izlerken kendime sorduğum bu soruları her birimiz ayrı yanıtlar ve sayımız kadar özgün senaryolar yazabiliriz ve de filmi sonlandırabiliriz. Filmin başında, sonunda ne olacağını merak ediyordum. Sonunda ise sürecin çok daha önemli olduğunu anladım. Sandra'nın söylediği tek bir şey beni kendime getirdi. "çok iyi mücadele ettik".
Mücadele anlarımızın sonunda kendimize gülümseyerek bu cümleyi söyleyecek seçimlerimiz olsun.
Sevgimle,
30/01/2015