Üstün Başarısızlıklar!
9749 görüntülenme
Üstün başarısızlıkları ödüllendir, vasat başarıları cezalandır!
Phil Daniels
Ellerini kirletmeden resim yapmayı öğretmeye çalışan bir toplumun çocuklarıyız. Okul bahçesine adım attığımız günden bu yana itaat etmekle yükümlüyüz.
"Yaratıcı düşünce"den ürküyoruz. Eğitim politikaları kuşaklardır aynı tornadan benzer malzemeyi çıkarmakta. Bu ülkede "başarı" ÜDS, ALES, TUS, KPDS, ÖSS gibi kısaltmalarla ölçülüyor. Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin yıldızlı çağlarını dershane, kurs, özel derslerde "en iyi okula" en yüksek puanla girip, mezun olur olmaz da bir "çokuluslu"ya kapak atıp, oradan emekli olmak hayaline hizmet ederek geçiyoruz. Pazar günlerinin İnsan Kaynakları ekleri, falanca üniversitelerin filanca bölümlerinden mezun, "takım çalışmasına yatkın" çalışanlar arayan ilanlardan geçilmiyor. Aslında çoğunun satır aralarından, "sistemi sorgulamayan, sisteme kolaylıkla entegre olan, verilen görevi yapan, ötesini fazla kurcalamayan, cici çocuklar arıyoruz" kokuları geliyor.
Oysa fark yaratanlar dâhilerdir ve doğal liderlerdir. Onlar, soru sormaktan korkmayan, vasatlığa meydan okuyan, yaratıcı ve özgür düşünce sahibi, sevilmeme ve onaylanmama riskini göze alarak konfor alanının dışında yaşayan, üreten ve yaratan bireylerdir. Bu toplumun, ineklere boncuk takarak değil, yukarıda tanımlanan nitelikleri özendirerek yaratıcılığı beslemesi ve büyütmesinin vakti gelmiştir ve geçmektedir... Yaratıcılığın özendirilmediği, eğitim sisteminin farklı zeka türlerine göre şekillendirilmediği tek ülke kuşkusuz bizimki değil. Dünyadan da pek çok örnek verebiliriz. Einstein 4 yaşından önce konuşamadı; Newton, okulda başarısız bir öğrenciydi ve öğretmenlerine göre gelecek vaat etmiyordu; Thomas Edison?un öğretmeni onun hiçbir şey öğrenemeyecek kadar aptal olduğunu düşünüyordu; Michael Jordan lisenin basketbol takımından atılmıştı; bir gazete editörü, Walt Disney?i hayal gücünden yoksun olduğu ve original fikirleri olmadığı için kovmuştu; Churchill 6. sınıfta başarısız oldu ve sınıfta kaldı; Pavarotti nota okuyamıyordu; Napoleon askeri okulu sınıf sonuncusu olarak bitirdi; Beethoven, müzik öğretmenine kalırsa umutsuzdu. Steven Spielberg ikinci sınıfta liseden atıldı ve öğrenme güçlükleri olanlar sınıfına kaydolması için ikna edildi.
Bundan 5-6 yıl önce yüksek lisans eğitimi aldığım muteber eğitim kurumunun muteber bir bölümünde Araştırma Teknikleri dersi veren ve doçent ünvanı taşıyan bir akademisyenle yaşadığım deneyimden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Ödev olarak verilen araştırma projesini tüm hevesim, sevgim ve yaratıcılığımı katarak hazırlayıp teslim ettikten sonra sınıftaki tek zayıf not alanın ben olduğumu gördüm. Bu önemli bilim kadınını arayıp başarısızlığıma dair geribildirim almak istediğimde ise aldığım cevap - virgülüne dokunmadan - şu idi: "Bu çalışmayı sen yapmamışsın; bu senin kapasiteni aşar." Evvelce hiçbir münasebetim olmayan bu eğitimciye kapasiteme dair bu kesin kanıya nereden vardığını sorduğumda ise yanıtı çok da tatminkâr olmadı. Sonuç olarak, çalışmayı benim yaptığıma ikna olması için bana bir araştırma konusu daha vermesini istedim. Cuma akşamı yeni konuyu verdi ve Pazartesi teslim etmemi istedi. Pazartesi yeni çalışmayı teslim ettiğimde yüzeysel şekilde önceki çalışmayı da benim yaptığıma ikna olduğunu söyledi. Bu, eğitim hayatımda yaşadığım demotivasyon öykülerinden sadece biri olarak hafızamda saklıdır...
Bu yazıyı, Kjell Nordstrom ve Jonas Ridderstrale?in birlikte kaleme aldıkları Funky Business adlı kitaplarındaki sözcükleri ile bitirmek oldukça anlamlı olacaktır:
"Günümüz toplumu, benzer eğitim almış benzer çalışanların; benzer fikirlerle benzer ürünleri, benzer kalite, benzer fiyat ve benzer yöntemlerle sattıkları benzer firmalarla dolu."
16/10/2012