Başarmış mıyım? Olmuş mu?
3323 görüntülenme
Yaşamımız boyunca bir şekilde başarı peşinde koştuk. Bir işe girmek, terfi etmek, para kazanmak, bir sınavdan geçer not almak, bir yarışta birinci gelmek, mutlu bir ilişkiye başlamak ve sürdürmek belki bunu evliliğe taşımak, başarı kriteri olarak öğretildi bize. Hatta daha da öncelere gidelim, bir çocuk olalım. Yürümeye başlamak, tek başına yemek yiyebilmek, sokağa çıkmak, konuşmak bunlar da hem kendimiz hem de başkaları tarafından başarı olarak tanımlanmadı mı? Bir hedefimiz oldu, denemek istediğimiz bir yol, gitmek istediğimiz bir yön ve elde etmek istediğimiz bir sonuç. Bulunduğumuz noktadan o sonuca gittiğimizde başarılı olarak algılandık hep. Amaçlarımızın, hedeflerimizin olmasında herhangi bir sorun yok, tam tersi bunlar bize yaşam sevinci veren, yaşamımızı bize özgü yapan, bizi hep ileri taşıyan güçler. Sorun; bunların sonuçlarına, yani başarı noktasına bağımlı olmaya başladığımız yerde başlıyor. Peki, biz ne zaman bağımlısı olduk bu başarının?
Hepimizin en büyük ihtiyaçlarından biri, çevremizden, sevdiklerimizden onay almak, takdir görmek ve de başkaları tarafından sevilmek. Biz kendimiz ya da başkaları ya da bazen yaşadığımız toplumun bazı genel kuralları, sistemleri içerisinde bize hedef olarak gösterilen yönlere gittik, yürümeyi denedik. Bazen elimizden geleni yaptık bazen de yapmadık. Kimi zaman istedik kimi zaman kendimizi sorunlu hissettik ve bütün bu yolların sonunda şu veya bu şekilde istenilen sonuçlara ulaştıysak karşılığında ihtiyacımız olan sevgiyi, ilgiyi, takdiri ve de onayı birilerinden az veya çok aldık. Yürüdük, annemiz babamız mutluluktan havalara uçtu, eşe dosta haber verdi. Sınavlara girdik puanlar aldık, "kazandın" dediler, bizimle övündüler. Çalışıp para kazanmaya başladık, "aferin artık kendi yuvanı kurabilirsin ayaklarının üstünde durmaya başladın" dediler. "E hani ben ilk yürümeye başladığımda zaten kendi ayaklarımın üstündeydim." dedik, "bu öyle bir şey değil çocuğum" dediler, ilave sorumluluklar verdiler. Evlendik yuvamızı kurduk başarılı! bir evlilik için bu sefer de çocuk istediler, "düşünmüyoruz şimdilik" dedik "bir sorun mu var yoksa?" diye sordular. Peki, biz bunca şeyi yaptık ettik başardık da hala neden doymadık bu ilgiye, övgülere, sevgiye, onaya? Neden bir türlü kendimizi gerçekten bir şey başarmışız gibi hissetmiyoruz da, içimiz yarı boş yarı dolu hala? Bu zaman içinde hiç yapmadıklarımız, yani başarmadıklarımız da oldu bizim. O zamanlarda övgüler yerini belki ilgisizliğe, belki suçlamalara, belki başkalarının çocuklarıyla kıyaslamalara kadar götürdü bizi. O zaman öğrendik işte, ihtiyacımız olan ilgiyi, sevgiyi, onayı, takdiri sürekli kılmak için sürekli başarmak zorunda olduğumuzu. Başarılarımızın tadını çıkarmaya, kendimizi takdir etmeye zamanımız fırsatımız olmadan yenilerinin peşinde koşmaya başladık. Sonuç olarak da, bizi aslında yaşama bağlayan şey, bizim içsel doğrularımız, değerlerimiz ve isteklerimiz doğrultusunda oluşturduğumuz amaçlarımız hedeflerimiz değil, elde ettiğimiz takdirde başkalarından onay ve takdir beklediğimiz sonuçlar oldu.
Bu ilgi, onay ve sevgi ihtiyacımızı bir kenara bırakıp, kendimizi her yönümüzle olduğumuz gibi kabul ettiğimizde ise bambaşka bir süreç başlar bizim için. Her şeyden önce varlığımız için başkalarının sevgi ve onayına ihtiyaç duymayız. Kendimizi sürekli gelişen, değişen bir varlık olarak koşulsuz severiz. Böylelikle kendi varlığımızı; yaptıklarımız, başardıklarımız ya da hatalarımız ile değil, sadece seçimlerimiz ve seçimlerimiz sonucunda öğrendiklerimizle tanımlarız. Etraftan gelen sevgiyi bir şey yapsak da yapmasak da olduğu gibi alabilir, başkalarını da aynı şekilde bazı davranış veya seçimlerini onaylamasak bile sevebiliriz. Kendi hatalarımıza, başarısızlıklarımıza karşı hoşgörülü yaklaştıkça başkalarına da aynı şekilde yargılamadan bakmayı öğreniriz. Bize gelen takdir ve onayı da sadece davranışlarımıza yönelik olarak algılarız. Biz kendimizi olduğumuz ve olmadığımız tüm hallerimizle sevdiğimiz için başkaları da bizi bu şekilde sever. Bugün yaptığımız bir seçim, ulaştığımız bir hedef başkaları tarafından takdir edilir; ancak, diğer yandan biliriz ki, eğer başka sefere başka bir şeyi başaramaz isek, o zaman varlığımızı tehdit altında hissetmeyiz, eleştirilmesi gereken bir şey varsa onun da biz değil, sadece yapamadığımız şey olduğunun bilincinde oluruz.
Tüm bunlarım ötesinde, başarısız olarak görülen, değerlendirilen ya da nitelendirilen her şey her zaman gerçek bir başarısızlık değildir. İstenilen sonuca ulaşmak, her zaman nasıl ki bir sonraki aşamada her zaman bizi iyiye taşıyamayabiliyorsa, istenmeyen bir sonuç elde etmek de bize yeni fırsatlar sunabilir. Hatta bazen bizim hata olarak yaptığımız seçimler ve bunların başkaları üzerindeki etkileri, onların tercih ettikleri yolda gerekli olan ve aslında onların başarısı için yaptığımız küçük müdahaleler bile olabilir. Bir olayı, durumu, sonucu değerlendirirken sadece o noktadan bakmak bu yüzden yeterli değildir. Başarısızlık gibi görünen sonuç için gelinen yolda, yapılanlarda, verilen emek ve zamanda, öğrenilen yeni becerilerde mutlaka bir kazanım olacaktır. Eğer sonuç ne olursa olsun, siz ve sizdeki değişimler o yolu hiç denememiş olduğunuz halinizden farklıysanız, o zaman orada başarı mutlaka vardır; ancak, o başarı o anda siz ve başkaları tarafından fark edilmiyordur. Onun da anlaşılacağı ve takdir edileceği bir zaman mutlaka gelecektir. Bu yüzden ben başarıyı, ölçülmeyen, kıyaslanmayan, tamamen özgün, etkileşim içinde olduğu her şeyde olumlu bir fark yaratan, mutluluk ve doyum anları olarak tanımlamayı tercih ediyorum.
Sonuç ne olursa olsun başarı bir yerinde mutlaka varsa o zaman başarısızlık hiç mi yok? Elbette var. Eğer belirlediğiniz hedef sizin değil başkalarından edindiğiniz ödünç inanç kalıplarınız üzerine kuruluysa, hedefe giden yolda yaptıklarınızda sizin değerleriniz, sizin gelişiminiz için gerekli olanlar yoksa bu sefer de istediğiniz sonucu elde etmiş olursanız olun gerçek başarıdan söz edilemeyecektir. Bir sınav kazanmış olabilirsiniz, harika bir kartvizitiniz olabilir, bir yarışmada birinci bile gelmiş olabilirsiniz; ancak, sizin için bütün bu olan bitenin özünde bir anlamı yoksa, o zaman bunu kendiniz için değil, onay ve sevgi boşluğunuzu doldurmak için yaptınız demektir. Varlığınızın başkalarından gelen onaya, takdire ve de sevgiye ihtiyacı yok. Bunu tamamen siz kendiniz karşılayabilirsiniz. Önce siz kendinizi sevin. Başınıza buyruk davranın demiyorum, hiçbir şey denemeyin, elde etmeyin de demiyorum, sadece sonuçlardan bağımsız hareket edip seçimler yapın diyorum o kadar. Bu seçimleriniz, çabalarınız, davranışlarınız, yapıp yapmadıklarınız elbette başkalarını etkileyecek ve etrafınızda bir tepki yaratacaktır. Hiçbir şey yapmadan dursanız bile bu seçiminiz o kadar çok şeyi etkiler ve değiştirir ki. Bunun bilincinde olarak davranmak; aynı zamanda hem sorumluluk hem de yaşamınızın kontrolünü almaktır. Özgür iradenizi kendi istekleriniz ve yönünüz doğrultusunda kullanabilmenizdir. Belirleyeceğiniz hedeflere giden yollar her zaman her şekilde kontrol edilebilir ya da tamamen önceden tahmin edilebilir olmayacaktır. Yolda size bir şeyler öğretebilecek durumların olması ve bunların sizi zorlaması son derece doğaldır. Bazen yapmayı istemediğiniz, yaparken zorlandığınız olaylar ve durumlarla karşılaşabilirsiniz. İstediğiniz bir bölümde okurken kendi isteğinizle seçtiğiniz mesleği öğrenirken arada daha az tercih ettiğiniz konular, dersler çıkacaktır, belki de sizi fazlasıyla zorlayan eğitmenler; ancak, gideceğiniz yön size aitse, bütün bunları kararlılık ve azimle aşmak için çaba ve zaman harcarsınız. Sonucu elde edersiniz veya elde edemeyebilirsiniz. Bu durumda bunu takdir edecek ve değerlendirecek de sadece siz olursunuz. Diğer yandan eğer hedef ve gidilecek yön size ait değilse karşılaşılan zorluklara katlanmak belki de direnmek söz konusu olacak, ödediğiniz bedeller artacak ve sonucu elde edip etmeyeceğiniz sizin için çok daha önemli hale gelecektir.
Bebekliğinizde yürümeyi öğrenirken sevdiğiniz biri kollarını açarak sizi ona doğru gelmesi için teşvik etmiş olabilir. Şimdi bir an için yürümeyi başka türlü öğrendiğinizi hayal edin. Odanın her yönüne gidebilirsiniz, seçim tamamen size ait. Sevdikleriniz ise sadece arkanızda veya yanınızda sizi olası tehlikelerden korumak için gözlemci olarak bulunuyor. Belki yine odanın bir köşesinde sevdiğiniz biri var ona gideceksiniz; ama, bu sefer o çağırdı diye değil siz seçtiniz için. Attığınız her adımda kendinizi tebrik ediyorsunuz. Yardım isterseniz ne yapacağınızı biliyorsunuz, isteyebilirsiniz de, bu çok doğal. Düştünüz kalktınız ve işte ordasınız. Kendinizi alkışlıyorsunuz, ilk adımlarınızı başarıyla tamamladınız ve herkesten her şeyden bağımsız olarak istediğiniz yerdesiniz. Etrafınızdakiler de sadece sizin mutluluğunuzu kutluyorlar ve paylaşıyorlar.
Yaşam kocaman bir oda, bir oyun alanı ve sizi cezbeden pek çok keşfedilecek şeyle dolu. İstediğiniz yere yönelebilirsiniz, kendi adımlarınızı kendiniz belirleyebilirsiniz. Sizi tutan ne? Bunu bile keşfetmek başlı başına büyük bir başarı desem size, ilk adımınız ne olurdu? Seçim yine de sizin. Bana sorarsanız, başarı ve başarısızlık kavramlarına biraz da bu açıdan bakmaya kesinlikle değersiniz.
Sevgimle,
08/03/2012