Geleneksel iş ilanlarını gördükçe sinirlerim bozuluyor.
Sinirlerim bozuluyor, çünkü ayrımcılar. Üniversite sınavında iki soru eksik yaptığı için taşra üniversitelerinde öğrenim gören kişilerin ömür boyu bir adım geride kalmasına yol açıyorlar.
Sinirlerim bozuluyor, çünkü "tecrübeyi" yücelterek yetenekli insanların önlerini kesiyorlar.
Sinirlerim bozuluyor, çünkü çok fazla varsayıma dayanıyorlar. Klişe haline gelmiş bir takım özellikleri hemen hemen her pozisyon için başarının ön şartı olarak kabul ediyorlar.
Sinirlerim bozuluyor, çünkü sordukları sorular yanlış. "İşi" değil, "kişiyi" temel alıyorlar.
Sinirlerim bozuluyor, çünkü son derece yetersizler. Performans, başarı, motivasyon gibi en önemli kriterleri göz ardı ediyorlar.
Sinirlerim bozuluyor, çünkü işin kolayına kaçıyorlar. İnsanları anlamaya çalışmak yerine, değerlendirmeyi kağıt üzerinde bitiriyorlar.
Sinirlerim bozuluyor çünkü gerçekten "işe yaramıyorlar" ve ben bunu en yakınlarıma dahi anlatamıyorum.
Resimdeki benim oğlum, Barensel. Oldukça sosyal bir çocuktur. Futbol hariç hemen hemen tüm sporlarda iyi olduğunu söyleyebilirim. Bilgisayar oyunlarına bağımlılık düzeyinde ilgi duymasına rağmen, boş zamanlarında kitap okumayı ihmal etmez. Tek sorun SBS puanları. 6'ncı sınıfta 325, 7'nci sınıfta 318 puan alabildi. Konuya uzak olanlar için söyleyeyim, bu yıl 500 tam puan alsa dahi bir Anadolu Lisesini ya da Fen Lisesini kazanma şansı yok.
Durum o kadar kötü ki, bu puana sahip bir çocuğu dershaneye vermek dahi ciddi sorun. Çünkü dershaneler öğrencileri SBS puanlarına göre gruplandırıyorlar. Örneğin 450 puan ve üzeri alanlar "ileri zekalılar" olarak adlandırılan sınıflarda toplanıyor. Eğer sizin çocuğunuz 300'lü bir puan aldıysa, dershaneye ne kadar para öderseniz ödeyin bu tür bir sınıfta yer alma şansı olmuyor. Doğal olarak derslerin daha basit ve yüzeysel anlatıldığı bir sınıfa yerleştiriliyor.
Hal böyle iken yaz başında oğluma, bu yıl işleri toparlayabilmesi için en az 490 puan alması gerektiğini anlatmaya çalıştım. Hiç değilse iyi bir özel okula girmesini istiyordum (Not: Özel okullar sadece son sınıf notunu dikkate alıyorlar). Birlikte Robert Kolejini ve Üsküdar Amerikan Lisesini ziyaret ettik. İkna mı oldu, gaza mı geldi bilmiyorum ama "ders çalışmaya başlamayı" kabul etti.
Hedef tamam, motivasyon idare eder. Sıra geldi matematik ve fen bilgisi derslerindeki dehşet bilgi açığının iki buçuk ay gibi kısa bir sürede nasıl kapatılacağına? İyi, hatta çok iyi öğretmenler bulmam gerektiğinin farkındaydım. Bulacağım kişiler, oğlumu iflasın eşiğinden döndürebilecek nitelikte olmalıydı.
Ben öğretmenlerin mezun olduğu okul, tecrübe gibi özelliklerinden çok performansına odaklanmamız gerektiğini ileri sürerken, eşim tecrübeli bir kolej öğretmeni ile anlaşmamız gerektiğini savunuyor, beni laf kalabalığı yaparak işi ucuza getirmeye çalışmakla suçluyordu. Yakın çevremiz de eşime destek verince, "yüksek nitelikli öğretmen özelliklerini" göz önünde tutarak ciddi bir araştırma başlattık.
Eşim oğlumuza ders verecek öğretmelerin ODTÜ, Boğaziçi gibi isim yapmış üniversitelerden mezun ve en az 8-10 yıllık tecrübeye sahip olmalarını istiyordu. Bunun yanında öğretmenlerin hangi kolejlerde ders verdikleri de önemli bir kriterdi. Ne de olsa son şansımızdı. "En iyi"den daha azına razı olamazdık.
Öncelikle yakın arkadaşlarımızın çocuklarına ders veren öğretmenlerle görüştüm. Onlara beklentilerimi anlattım. Hemen hemen tümü beni alaycı bir tebessümle karşıladı. Hatta bir tanesi kendisini yarım saat övdükten sonra "sihirbaz olmadığını" söyleme cüretini dahi gösterdi. Tam 20 öğretmenle irtibata geçtim/geçmeye çalıştım. Fakat hiçbirinden sonuç alamadım. Bu arayış tam bir haftamı aldı.
Ardından sahibinden.com sitesine "Mucize Yaratacak Matematik ve Fen Bilgisi Öğretmeni Aranıyor" başlıklı bir ilan verdim. İlanda eğitim, tecrübe gibi kriterleri sıralamak yerine, kendine güvenen lise öğrencilerinin dahi başvurularını dikkate alacağımı belirttim. Fakat 310?dan, 495 puana ulaşma hedefini çok net bir şekilde tanımladım. Ayrıca ilana, oğluma "dersi sevdirme", "kendi başına çalışma alışkanlığını kazandırma" gibi performans kriterlerini ekledim. Bu hedef ve kriterleri, sahibinden.com'a ders ilanı veren 100'ün üzerinde öğretmene de yolladım.
Tahmin edemeyeceğiniz kadar başvuru aldım. Başvuruları ön elemeden geçirirken onlara tek bir soru yönelttim. "Daha önce benzer bir başarınız var mı?" Aday sayısı bir anda dörtte bire düştü. Kalanları telefonla tek tek aradım. Onlardan daha önceki başarılarının detaylarını istedim. Tahmin ettiğim gibi büyük bir kısmı küçük başarıları abartıyor ya da hayali örnekler ile işi almaya çalışıyordu. Ancak detaya girdiğimde ve referansların irtibat bilgilerini istediğimde kaçamak cevaplar vermeye başlıyorlardı.
Bu sürecin ardından elimde sadece 5 sağlam aday kaldı. Üç tanesi ile ücrette anlaşamadık ve iki öğretmen ile deneme dersi yapmaya karar verdik (Aday fazla olunca tercih şansınız doğuyor). Öğretmenlerimizden biri üniversite, diğeri kolej son sınıf öğrencisiydi.
Benim favorim olan, "kolej öğrencisi" öğretmenimiz ile ikinci ders sonrasında yollarımızı ayırmak durumunda kaldık. Öğretmenimiz oldukça hırslıydı. İşin doğrusu benim onun üzerinde yarattığım baskıyı o da oğluma aktarınca süreç kilitlendi. Bunun sonucunda üniversite öğrencisi olan öğretmenimiz hem matematik ve hem de fen bilgisi dersi vermek durumunda kaldı.
O kadar tecrübeli öğretmeni reddettikten sonra, bir üniversite öğrencisi ile anlaştığımı duyan dostlarım şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Aldığım ilk soru "matematik bölümü öğrencisi değil mi?" sorusu oluyordu? Onlara, "Hayır çevre mühendisliği bölümünde okuyor" cevabını verdiğimde şaşkınlıklarının bir kat daha arttığını hissediyordum. Ardından değişmez soru hocamızın "Hangi kolejden mezun olduğu" oluyordu. Hocamız devlet lisesi çıkışlıydı.
Evet, insanlar hedef ve beklentilerimi uçuk olarak nitelendiriyorlardı. Şimdi bunları gerçekleştirecek kişi de standartların tamamen dışındaydı. Tercihlerim ve izlediğim yol pek çoğuna göre tamamen mantıksızdı. Çünkü alışılagelmiş uygulamaların tersine özellikleri, yetkinlikleri değil sadece ve sadece performansı dikkate almıştım.
Fakat oğlum öğretmeni ile mükemmel bir uyum yakaladı. Bu yıl ben de ilk kez tatile çıkmadım. İki buçuk ay boyunca her gün günde 2 saat özel ders aldı. Ayrıca bunun üzerine en az 7-8 saat çalıştı. Bir önceki yılın matematik ve fen bilgisi konularını hallaç pamuğu gibi attılar.
Sonuç: Oğlum Levent'teki Pratik Çözüm Dersanesi'nin seviye tespit sınavından Fen, Matematik ve Türkçe sorularından hiç hata yapmayarak çok ciddi bir indirim kazandı. Mükemmel bir dersanede ve her şeyden önemlisi bir önceki yıl 450 ve üzeri puan alan çocuklarla aynı sınıfta ders alıyor. Okulunu da değiştirdik. Şimdi Lüfi Banat İlköğretim Okulu'na gidiyor. Eski okulunda öğretmenlerinin ve arkadaşlarının zihnindeki kötü izlenimleri silmeye çalışmak yerine, yeni bir sayfa açmak istedi. Yeni okulu çok kısa sürede uyum sağladı. Hatta sınıf başkanlığına dahi aday gösterilmiş. SBS'den 490 puan alabilir mi? Zaman gösterecek. Fakat ben ve eşim durumdan çok memnunuz.
Dikkat edin tüm bu gelişmeler sadece tek bir kişi sayesinde oldu. Öğretmenimize minnettarım. Çünkü yalnız oğlumun fen bilgisi matematik derslerindeki bilgi düzeyini yükseltmedi. Derslere olan tutumunu ve ders çalışma alışkanlığını kökten değiştirdi, belki bu yıl hayatımda ilk kez okul aile birliği toplantılarına endişe duymadan gideceğim.
Şirketlerin de eğer doğru kişileri işe almayı başarabilirlerse olağanüstü sonuçlar alabileceklerini düşünüyorum. Ama bunu geleneksel işe alım yöntemleri ile yapmak mümkün değil. Çünkü mezun olunan okul, tecrübe gibi kriterler yüksek potansiyele sahip pek çok kişinin önünü kesiyor.
Düşünün bu çocuk, fahiş ders ücretleri isteyen ve burnundan kıl aldırmayan pek çok öğretmenin hayal edemeyeceklerini gerçekleştirdi. Fakat geleneksel işe alım yöntemlerinde ısrar etseydim benim aday adayım dahi olamazdı.
Eğer şirketinize bu tür yüksek performanslı kişilerin sayısı az ise, iş ilanlarınızı tekrar gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Maalesef pek çok şirket geleneksel iş ilanları ile aday havuzunu inanılmaz derece kısırlaştırıyor. Daha sonra seçimi kimin yaptığının, hangi yöntemlerin kullanıldığının önemi kalmıyor.
Fakat bu işi farklı yapan şirketler de var. Bu şirketleri diğerlerinden ayıran temel nokta verdikleri ilanlarda "adaya değil, yapılacak işe/pozisyona" odaklanmaları.
İlanlarında eğitim, tecrübe gibi özelliklere kesinlikle yer vermiyorlar. Kapıları işi yapabilecek herkese açık.
Seçim süreci de buna paralel işliyor ve adayın özelliklerini değil performansını dikkate alıyorlar.
Bence denemeye değer.
12/09/2012