Jobs'tan Alınan İlhamla Noktaları Birleştirmek
3905 görüntülenme
Steve Jobs'un 2005 yılında Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yapmış olduğu konuşmaya atıfta bulunacağım. Bu vesile ile de 20. Yüzyılın en büyük dahilerinden birini (eskilerin deyimiyle) sitayişle anmış oluruz diye düşünüyorum. Jobs, bu konuşmada şöyle söyler: "Sizlere hayatımla ilgili üç hikaye anlatacağım. Hepsi bu. Büyütülecek birşey değil. Sadece üç hikaye."
Ben de ondan aldığım ilhamla 3 hikaye anlatmaya karar verdim.
Birinci hikayem 1993 yılından... Yer Ankara. Giyim Fuarı adı altında kurulan dev bir pazar yeri. Benim ne işim var orda derseniz, anlatayım. Kot pantolon satan bir standta çalışıyorum. Müşteri profili pek de yüksek sayılmaz. Ortalamanın altında gelir düzeyine sahip tüketicilerin ziyaret ettiği bir yer. Hiç siftah yapamadan kapattığım günler bile oluyor. Karşı standta ise bir ayakkabıcı var. O standı Erdal Abi işletiyor. Erdal Abi genç bir girişimci. Görünen o ki en fazla ortaokul okumuş. Onun ayakkabıları benim pantolonlarımdan pahalı ama onun standı hep dolu. Sırrını çözmek için tüm gün izliyorum Erdal Abi'yi. Çok nazik bir satışçı olduğu söylenemez; zaman zaman müşterisinin yüzüne karşı kızdığı bile oluyor. Uzun ve ağdalı cümleler falan da kuruyor değil. Bugün çok daha iyi ayırdına varabildiğim bir özelliği var Erdal Abi'nin. Sahici. Evet, o kadar sahici ki, güven telkin ediyor. O kadar sahici ki müşterileri onun ne sattığından ve nasıl sattığından çok kendilerini o dükkanda nasıl hissetiklerine bakıyor. Erdal Abi gerçek biri. Miş gibi yapmıyor. Yakışmadıysa yakışmadı diyor. O kadar dobra, o kadar net. Aradan geçen yıllar boyunca katıldığım onlarca satış, iletişim, vs eğitiminden almadığım kadar büyük bir dersi alıyorum o yıl, o pazar yerinde... Soyadını hatırlayamadığım Erdal Abi'den.
İkinci hikayem 2000 yılından... Doğduğum, büyüdüğüm şehir Ankara'dan ayrılıp İstanbul'a yerleşmeye karar veriyorum. Eylül ayının ilk günleri. Bolu dağı. Mola yeri. Plastik masa örtüsünün tahta masaya raptiye ile tutturulduğu bir mekan. Herşey ve herkes eylemsiz. Ertesi gün neyi deneyimleyeceğime dair aklımda tek bir ipucu olmamasını resmedercesine.. Belirsizlikten panik olabilirim, korkabilirim, cesaretim kırılabilir. Bunun için tüm şartlar elverişli. Oysa, o masa örtüsü, o mekan, o "öylece durma" hali bana iyi geliyor. O gün orada belirsizliği yönetmekle ilgili ilk dersimi alıyorum. En kaygılı olduğun zaman bile eylemin içine eylemsizliği yerleştir.
Üçüncü hikayem şimdi ve şu andan... Tıpkı şu yazıyı yazdığım anda olduğu gibi, her ne iş yaparsam yapayım, anda kalmak ve o işe o anda aşkla bağlanmanın değerini öğrendim. Bu bir yetenek ve kariyer yazısı ise şayet, ve okuyanda bir miktar mesaj bırakması gerekiyorsa, benim katkım bu olacaktır. Ben profesyonel bir koç ve danışmanım. Malzemem insan. İnsana rağmen değil, insan için çalışıyorum. Bu yüzden şu anıma ve işime profesyonellik kriterleri ile değil, aşkla bağlıyım. O aşk, beni işimde iyi yapıyor. Tıpkı Martin Luther King'in sözlerindeki gibi: "Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo'nun resim yaptığı, Beethoven'in beste yaptığı veya Shakespeare'in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup 'Burada işini çok iyi yapan, dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş' desin."
10/12/2012