Objektifler, Sübjektifler. Peki siz hangi gruptasınız?
3289 görüntülenme
"İşe alım sürecinde yapılan amatörlükler" ile ilgili yorumların önemli bir kısmı görüşmeciler hakkında. Görüşmeler sırasında yapılan hatalar adayları incitmenin yanı sıra görüşmeciyi ve temsil ettiği şirketi küçük duruma düşürüyor. Adayların işe alındığı durumlarda dahi bu ilk izlenim uzun süre (ya da sürekli) olumlu/olumsuz etkisini koruyor.
Bu açıdan görüşme sürecinin masaya öncelikle yatırılması gerektiğini düşünüyorum.
Ben görüşmecileri karar verme şekillerine göre ikiye ayırıyorum:
1) Sübjektif karar alıcılar
2) Objektif karar alıcılar
Bu ikisinin arası yok! Yani bir görüşmeci "Ben aslında çoğu zaman objektif karar alırım fakat zaman zaman sübjektif karar aldığım da olur" diyorsa, bilin ki sübjektif karar oranı % 99'dur. Çünkü "objektif karar" bir sistematiği gerekli kılar. Bir öyle bir böyle olmaz. Objektif karar alıcılar, duygularını, içgüdülerini dahi bir sistematik içinde değerlendirirler.
İsterseniz her iki zıt kutbun karar alma biçimini biraz daha yakından inceleyelim.
Sübjektifler hızlı (5-10 dakika içinde) karar alırlar. Pek çoğu kendini "insan sarrafı" olarak görür. Karar alırken tecrübeyle oluştuğu iddia edilen şablonlar (ki bunlar önyargıdan başka bir şey değildir) kullanırlar. Adayın kıyafetini, makyajını, içeriye girme, yerine oturma tarzını bu şablonlara göre değerlendirerek karara varırlar. Görüşme sırasında sordukları tüm sorular aslında ilk beş dakika içinde almış oldukları kararı desteklemeye yöneliktir. Aday hoşlarına gittiyse, küçük başarıları yüceltecek sorular sormaya çalışırlar. Adayın eksikliklerini görmezden gelirler. Hatta görüşmelerin zaman zaman sohbet havasına dahi büründüğü olur.
Yaklaşık bir saat süren bir panel görüşme sırasında kendisi hakkında elle tutulur hiç bir bilgi alamadığımız bir adayı hatırlıyorum. Görüşme sonrasında yöneticiler adayın işe alınmasını istemelerine rağmen bu kararlarını destekleyecek somut hiçbir şey ortaya koyamamışlardı. Çünkü adayı mezun olduğu liseyi onun kabulü için yeterli gördüler. Adayı konuşturmak, ondan bilgi almak yerine kendileri konuştular. Daha karar netleşmemesine rağmen satış moduna geçtiler. Şirketi yaptıklarını uzun uzadıya anlattılar.
Sübjektiflerin zihninde "hayır" yargısı oluştuğunda ise süreç tam tersine işlemeye başlar. Adayı "bitirmeye" yönelik sorular sorulmaya başlanır. Verilen cevaplar ne kadar iyi olursa olsun yetersiz görülür. Farklı yaratıcı cevaplar/yorumlar "aykırılık" olarak değerlendirilir. Kısacası eğer sübjektif görüşmeci adayın kravatına, şivesine, tarzına taktıysa aday artık azıyla kuş tutsa sonuç alamaz.
Objektiflerin karar alması ise daha uzun sürer. En az bir saat boyunca aday hakkında "evet" ya da "hayır" yargısına ulaşmazlar. Karar almayı görüşmenin sonrasına ertelerler. Görüşme boyunca "belki" modunda kalmayı başarırlar. Aslında görüşmeyi karar almak için değil, bilgi toplamak için yaparlar.
Adaylara "Bize biraz kendinden bahset", "Hayatta beklentin nedir?" gibi klişe sorular yerine yapılacak işin gereklerine yönelik sorular sorarlar. Adayın tecrübeli olmasından çok "başarılı" olması onlar için daha önemlidir.
Bunun için görüşme sırasında geçmiş tecrübeleri didik didik ederek adayın performansı hakkında net bilgiler edinmeye çalışırlar. Hatta başarılarının zaman içerisindeki eğilimi/gelişimi dahi objektifler için önemlidir. Objektifler aday hakkındaki ilk izlenimlerini, içgüdülerini görüşme sonrasında elde ettikleri veriler ışığında değerlendirirler. Yani içgüdülerini dışlamazlar, fakat duyguların kendilerini yönetmesine izin vermezler.
Burada üzücü olan nokta pek çok sübjektifin, başta da belirttiğim gibi kendini objektif olarak görmesi. Umarım yaptığım sınıflandırma bu öz-değerlendirmenin daha sağlıklı yapılmasına katkı sağlar.
01/11/2012